TÜRKİYE'NİN eğitim sistemini ileriye taşımak amacıyla bilimsel yaklaşımlar ve veri temelli analizlerle hazırlanan ‘TEDMEM 2024 Eğitim Değerlendirme Raporu’ yayımlandı. 2014 yılından bu yana her yıl hazırlanan bu rapor, Türkiye’nin eğitim politikalarını geliştirme yolunda bir referans niteliği taşımayı amaçlıyor.
‘Yönetişim ve Finansman, Temel Eğitim ve Ortaöğretim, Ölçme, Değerlendirme ve Kademeler Arası Geçiş, Öğretmenlik ve Mesleki Süreç Yükseköğretim’ başlıklı beş bölümden oluşan rapor, yapıcı değerlendirmeler ve politika önerileri de içeriyor.
EĞİTİMDE FİNANSMAN VE KAYNAK KULLANIMI
Raporda, “OECD ortalamasında öğrenci başına yıllık harcama 14.209 dolar iken, Türkiye’de bu rakam 5 bin 425 dolardır. OECD ülkelerinde temel eğitimin yüzde 93,3’ü kamu kaynaklarıyla finanse edilirken, Türkiye’de bu oran yalnızca yüzde 76,6’dır. Finlandiya, Norveç ve İsveç gibi ülkelerde ise eğitim tamamen kamu tarafından finanse edilmektedir. Eğitim bütçesinin Gayri Safi Yurt İçi Hasıla'ya (GSYH) oranı yüzde 3,94, merkezi yönetim bütçesine oranı ise yüzde 14,61 olarak gerçekleşmiştir. Bu oranlar, GSYH'nin en az yüzde 4- 6’sı veya kamu harcamalarının yüzde 15-yüzde 20’si olarak belirlenen asgari harcama oranlarının alt sınırında kalmaktadır. Millî Eğitim Bakanlığı (MEB) bütçesinin yüzde 81,1’i personel ve Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) giderlerine ayrılmış durumdadır. Zorunlu harcamalar dışındaki eğitim-öğretim faaliyetleri için ayrılabilecek kaynaklar çok sınırlı ve MEB bütçesinin yalnızca yüzde 19’unu oluşturmaktadır. Bütçede önceki yıla kıyasla en yüksek artış oranına sahip gider kalemi de yüzde 165,64 ile personel giderleri olmuştur” denildi.
Raporda, “Türkiye, temel eğitimde OECD ülkeleri arasında hane halkının oransal olarak en fazla mali yük üstlendiği ülkedir. Türkiye’de temel eğitim harcamalarının yüzde 18,8’i OECD hane halkı tarafından karşılanırken OECD ortalaması yüzde 5,3’tür. Türkiye’de ortaöğretim harcamalarının yüzde 18,3’ü hane halkı tarafından karşılanırken, OECD ortalaması yüzde 7,1’dir. Türkiye’de eğitim finansmanında hane halklarına düşen yük Avrupa İstatistik Ofisi’nin Ocak 2025 verilerine göre yüzde 99,9’a ulaşan yıllık eğitim enflasyonu (eğitim harcamalarındaki yıllık fiyat artışı) ile daha da derinleşmiştir. Nitelikli eğitime erişim, gelir düzeyine bağlı hale gelme riski taşımaktadır” belirtildi.
Raporda, “PISA 2022 ve TIMSS 2023 sonuçlarının, Türkiye’nin özellikle fen alanında bir ivme kazandığı gösteriyor. Ancak ilerlemenin sürdürülebilirliği için daha kapsamlı ulusal değerlendirmelere ihtiyaç var. PISA 2022 verilerine göre 6-15 yaş grubundaki öğrenci başına yapılan toplam harcamanın 100 bin dolara kadar artmasının ülkenin ortalama matematik performansını olumlu yönde etkilediği görülmüştür. Türkiye bu eşiğin belirgin biçimde altında olmasına karşın 70 bin doların altında yapan ülkeler arasında en yüksek PISA performansına sahip ülkedir. Öte yandan, Türkiye’de 612 bin 814 çocuk zorunlu eğitimde olmasına rağmen okulda değildir. Bu sayı, bir önceki yıla göre yüzde 38,4 artış göstererek son üç yılın en yüksek seviyesine ulaşmıştır. Okul dışında kalan çocukların yüzde 73,9’u, 14-17 yaş aralığında olup ortaöğretime devam etmesi gereken öğrencilerden oluşmaktadır. Bu veriler, eğitimde fırsat eşitliğinin sağlanması için daha fazla sosyal destek ve bölgesel politikalar geliştirilmesi gerektiğine işaret etmektedir” ifadelerine yer verildi.
Raporda, “Türkiye'de uluslararası öğrencilerin yüzde 58,6’sı yalnızca 8 ülkeden gelmektedir. Bu yoğunlaşma, diğer coğrafyalardan öğrenci çekme potansiyelinin tam anlamıyla değerlendirilemediğini göstermektedir. Eğitim sisteminde yaşanan zorluklara rağmen, Türkiye'nin insan niteliğine yönelik doğru politikalar ve stratejik yatırımlarla potansiyelini gerçekleştirebileceği açıktır. Eğitim finansmanında sürdürülebilir modeller oluşturmak, fırsat eşitliğini güçlendirmek, politikaların odağına nicelik yerine nitelik kavramını koymak, bilim eğitimini stratejik öncelik haline getirmek, eğitim ile işgücü piyasası arasındaki uyumu artırmak, bütüncül, uzun vadeli ve veri temelli eğitim politikaları geliştirmek bu yolda atılacak kritik adımlardır. Küresel dinamiklerin hızla değiştiği günümüzde Türkiye'nin sahip olduğu büyüme potansiyelini heba etme gibi bir lüksü bulunmamaktadır” denildi.