Yapılan araştırmalara göre her 100 kişiden 54’ü “ekonomik gidişin” daha kötü olacağını düşünüyor. İyiyi gideceğini söyleyenler ise ekim ayında yüzde 8’e kadar indi. Toplumun yüzde 65’i işini kaybedeceğini düşünüyor. Açlık sınırı 23 bin lirayı, yoksulluk sınırı 67 bin lirayı geçti. 17,3 milyon insan hayatını sosyal yardımlarla sürdürebiliyor.
Hazine garantili projelerde açıklar devamlı büyüyor. Verilen garantiler Türkiye ekonomisine büyük yük oluşturuyor. Çok yüksek fiyatlarla verilen garantiler, yaptırılan hava limanları, yollar, hastaneler, köprülerin maliyetleri halkın vergilerini sömürü haline dönüştürdü. Devlet kurumlarında ödenekler, harcamalar, bütçeler, makam aracı sayıları, dış geziler, döviz bağımlılığını arttıran teşvikler ekonominin üzerindeki yükünü sürekli ağırlaştırıyor.
Faiz sebep, enflasyon sonuçtur deyip faizi indirip enflasyonu düşürme sürecinden sonra iktisat biliminden uzaklaşılarak ip kopmuştur. Tasarrufu olanlar, faiz düşerse dolar çıkar inancıyla Türk lirasını satıp, döviz almıştır. Bunun sonucunda dolar fiyatı artmış ve artan dolar fiyatı Türk lirasının değerini düşürerek oluşan devalüasyon ile enflasyon patlamıştır.
Yüksek enflasyon, yüksek faiz ve artan işsizlik sarmalı ekonomik krizi derinleştirmeye devam ediyor. Uygulanan ekonomik sistem gelir dağılımını bozarak her alanda fırsat eşitliğini yok eden bir yapı oluştu. Bu yapı toplumun ruh halini bozarak öfke, bireysel patlamalar ve şiddet yarattı. Bu yönde Türkiye, ahlakın ve insan ilişkisinin dip yaptığı suç örgütlerinin cirit attığı coğrafyaya dönüştü.
Çözüm için öneri; toplumun belli bir refaha ulaşması için tüketim ile büyüme arasındaki çatışmayı asgari noktaya indirmektir. Bu yönde güçlü bir irade gerekmektedir. Kamu ile maliye politikalarının uyumlu olması gerekir. İktidarın uyguladığı politika şeffaf, hesap verilebilir, inandırıcı güven verici olmalıdır. Bu yönde politik kaygı taşıyan iktidarlar ülkenin sorunlarını çözemezler.
02.12.2024