Teknolojinin tavan yaptığı, iletişimin insanları esir aldığı bir dönemdeyiz.
Yalanın doğruymuş gibi gerçeklerin önüne geçirildiğini göre göre inanıyoruz.
Algıda seçici ama benlik arzularımıza göre davranıyoruz.
Gördüklerimizi, okuduklarımızı, duyduklarımızı, beynimizde bir düzene koyarak, doğruluk oranını eleyerek, bütünsel bir anlayışla biçimlendiremiyoruz.
Niye mi?...
Çünkü önyargılarımız var.
Hem de öyle böyle değil!
Hani Einstein demiş ya:
"Önyargıları yok etmek, atom çekirdeğini parçalamaktan daha zordur." diye.
İşte o önyargılar, ayağımıza pranga, geleceğimize fren, birliğimize zehir saçmakta.
Doğruyu aramak gibi bir derdimiz, saygı duymak gibi anlayışımız, anlaşmak gibi bir hasletimiz kalmadı.
Az kaldı insanlıktan çıkacağız.
Birisi çıkmış anlatıyor.
“İngiltere demokrasinin beşiğidir.”
“En mutlu insanların yaşadığı bir ülkedir.”
“Yazılı anayasası bile yoktur.”
Bir de bakıyoruz ki, İngiltere'de kraliçenin talimatıyla başbakan istifa ediyor.
AB’ye katılmak için yapılan seçim sonuçları kabul görmüyor.
Çünkü İngiltere’nin gerçek adı bile (United Kingdom - Birleşik Krallık) yani İngiliz Krallığı’dır.
İngilizlerin milli marşı da hala “Tanrı kraliçeyi korusun.” diye başlıyor.
Üstelik, seçilen başbakan, kraliçenin önünde reverans yapmadan göreve bile başlayamıyor.
Meğer anayasa da saraydaymış!
Nasıl bir demokrasi (!) ise...
Bir de Finlandiya var.
Hani sözde “en hoşgörülü” insanların yaşadığı, herkesin kurallara harfiyen uyduğu, Noel Baba’nın bedava oyuncak dağıttığı, eğitimde sınav bile yapmayan, modern ülke!
Merak ettim araştırdım.
Meğer Avrupa'da en çok boşanmanın olduğu, intihar vakalarında birinci, çocuk tecavüzünde ön sıralarda olan bir ülkeymiş.
Sınavsız eğitim de koskoca bir yalan.
Anlaşılan birileri bizim bilgimize, birikimimize ve kültürümüze özellikle saldırıyor.
Zaman içinde edindiğimiz yaşamsal deneyimlerimizin beraberinde gelen önyargılarımızdan faydalanıyor.
Biliyorlar ki, önyargılı olanlar aynı hatayı on kez de yaşasa, başlarına binbir bela da gelse, yine gerçeği kabul etmez, görmezden gelmeyi becerirler.
Oysa yargı, "Yasalar önünde herkes eşittir." ilkesine göre hareket etmek, yürürlükteki yasaları yorumlayarak, olayları hukuksal çerçevede uygulamak demektir.
Kutsal kurallar der ki;
“İnsan kendi ile barışık hale gelip, beklentilerini, vereceği son nefese bıraksa ve herşeyi yeniden değerlendirse, gerginliği, çatışmaları ve endişeleri son bulur...”
Sağlıcakla kalın.