Siyaset Nereye Gidiyor ?

Siyaset, insanın olduğu yerde, insanla yapılır. 

İnsanın olmadığı yerde bir şey yapmaya gerek yoktur.

Çünkü insan yoksa liyakat vardır, hakkaniyet vardır, ilahi adalet vardır.

Orada her varlık anasından öğrendiği, içgüdülerinin söylediği, yaşadıkça tecrübe ettiği işi yapar. 

Hiçbiri diğerinin işine karışmadığı gibi fikir de beyan etmez, akıl da vermez.

Yarından asla endişeleri yoktur.

Bilir ki çalışırlarsa, çaba sarf ederlerse ihtiyaçlarını karşılayacaklardır.

Evet, insan olmayanlardan, yani dünyadaki diğer canlılardan bahsediyorum.

İnsanın olduğu dünyada ise ihtiyaçları sınırsız olan canlılar vardır.

Yerler doymazlar, içerler memnun olmazlar, bulduklarını beğenmezler, elde ettiklerinden çabuk vazgeçerler!

İşte bu doyumsuz, bencil, bazen dünyayı yönetecek kadar güçlü, bazen yemek yemekten aciz olabilen insanları bir arada tutabilmek çok zordur.

Özünde sosyal bir varlık olan insanları, sınırları çizilmiş toprak parçalarında, yani ülkelerde, birleştirici ortak noktalarla bir arada tutmak gerekir.

Millet dediğimiz bu insanların, müşterek nitelikteki ihtiyaçlarını karşılamak, onların temel ihtiyaçlarında adaleti sağlamak için ise siyaset yapılır.

Genel tanımıyla SİYASET, devlet işlerini düzenleme ve yürütme sanatıyla ilgili özel görüş veya anlayışın uygulamasıdır.

Partiler ise, tüzüklerinde ifadesini bulan görüş ve anlayışlarını, bir sanatçı hassasiyetiyle yürüten liderler ile destek bulur.

Toplum anayasasında belirlenen yöntemler ile seçilen partiler, liderleri vasıtasıyla ülkeyi yönetirler.

Demem o ki, partiyi lider temsil eder.

Siyaset sanatı, sanatçısı olan parti lideri ile anlam bulur.

Adaletli ve liyakatlı bir yönetim sistemi için, partilerin tüzüğünde yazanlardan, meydanlarda söylenenlerden daha çok, o yazılanları, söylenenleri uygulayabilecek nitelikte lider olmak daha önemlidir.

Millet, atalarından öğrendiği, içgüdülerinin söylediği, yaşadıkça tecrübe ettikleri bilgileri ile oy verirler.

Çünkü insanlar da dünyada yaşayan canlılardandır.

Dolayısıyla, lideri kabul görmeyen bir partiden iki şey olabilir.

Ya partiler mezarlığında bir mevta, ya da başka liderlerin dolgu malzemesi.

Artık ülkemizde yeni bir toplumsal sözleşme var.

Bu sözleşmeye göre millet, kendinden daha iyi siyasetçi arıyor.

Öyle bilindik, alışılmış söylemlerden etkilenmiyor.

Dünya değişiyorsa, dünyanın en zeki, en güçlü canlısı insan niye değişmesin?

1200’lü yıllarda yaşamış olan Hz. Mevlana:
“Her gün bir yerden göçmek ne iyi,  
Her gün bir yere konmak ne güzel,
Bulanmadan, donmadan akmak ne hoş,
Dünle beraber gitti cancağızım,
Ne kadar söz varsa düne ait.
Şimdi yeni şeyler söylemek lazım” demiş.

Ne de güzel söylemiş.

Geçmiş tabi ki önemli; öğrettiklerinden ders almadan geleceğe uzanmaya çalışmak, kök ile dalların birbirinden ayrılması demektir ki, o da ağacı belinden kesmek anlamına gelir.

O zaman da ne kök kalır, ne de dal! 

Görünen o ki, yeni çağ, yakın çağ, internet çağı, iletişim çağı derken, “antroposen” yani insan zamanı çağına giriyoruz.

Yani dünya, doğa, insan ve zaman...

İnsanlık dünya vatandaşlığına doğru giderken, hala birbirimiz ile uğraşmak kime ne fayda sağlıyor anlamıyorum!

Yığınları, kısır çekişmeler, nefret ve kin ile yönetmeye çalışanlar, kaybettiklerini hala nasıl görmüyorlar!

Sağlıcakla kalın...


SEN DE DÜŞÜNCELERİNİ PAYLAŞ!

Bu köşe yazısına henüz yorum yapılmamıştır, ilk yapan siz olun!...



Bu sayfa da yer alan okur yorumları kişilerin kendi görüşleridir. Yazılanlardan https://duzcetv.com sorumlu tutulamaz.